KAHRAMAN FELSEFECİ

Şevki Işıklı

Filozof iğne ile kuyu kazan ve bunda kararlı olan bir kahramandır. Onun bu kahramanlığının bir sınırı var mıdır?

Zihninde sanal bir dünya kurar. İsterse gerçek olabilecek, isterse gerçekliği tümden kopyalayabilecek. Sanal alemin sığası hayalin ve zihnin kudretine iyedir. Hayalin sığası ise deneyimle daraltılır, usla hizaya sokulur, gelenekle törpülenir; ölümle açılır öne çöken hayal ufukları, acı ve düşle ufkun ötesine doğru doğarak genişler.

Filozof, felsefece yazan, felsefi konuşan ve soruşturan olmaktan az bir zaman önce kurtuldu; kurtularak kendini varlığın dışı olmayan duvarları içine koydu; orada olduğunu buldu da bunu başkalarına söylemekte kararsız kaldı; inanı yitirme kaygısıyla, anlaşılıp varlıktan kaçış çabasını tetiklemekten korktu; kendisi zaten bu yılgı içinde bitip tükenirken, biz onun başını onun da yardımıyla deve kuşuna benzettik: bu da ussal çaresizliktir, ussal fakirliktir.

Filozof iyi anlaşılabilmek için, kimi kez “en iyi şekilde anlatma” yolunu seçti; seçti ama onu kimse anlamadı yine de; kimseye tanıdık değildi söyledikleri, çünkü yeni oldu tüm olanlar. Varlık hiçbir zaman “eski” içinde kalmadı; zaten yeni de kalamıyor ki, bir halden başka bir hale geçiyor. Sürekli olarak halinden memnuniyetsizlik ve bulunduğu hali terk ediş içinde bulduk onu. Ne var olabildi, ne de kendini varlıktan kurtarabildi; böylece varlık zindanından kaçamadı. Bir kez var olmuştu çünkü. Bir zindan, karanlık ve kapalı; bir de işkence burası. Bir de onaylanmayış ve başka bir el tarafından yok edilmeksizin, “sen kendini yok et!” baskısı: Ne acı, ne acı!

Bu varlık felsefesi değil, varlığı düşünmedir. Bunu yaparken “düşünmek” ve “üzerine düşünmek” ayrımına dayanıyoruz. Ahlak üzerine yazmıyoruz örneğin; ahlakı düşünüyoruz; eylediklerimizin ve eylemediklerimizin olduğu ‘ne’yi gösterme çalışıyoruz. “Üzerine” olursa, ondan ayrı olur; ona eklemlenebilir ve ondan ayrımlanabilir. Ne ki, biz öyle demedik; biz “ne”nin kendisini ele alıyoruz. Elimizdeki ne’dir ve sürekli yeni bir ne’ye dönüşmektedir.

Ellediğimiz hiçbir şey o şey olarak kalamaz; Ellemediğimizde de o şey, “ne”leşmez ve biz hiçbir “şey” ile iletişim ve irtibat kuramayız, sadece kendimize dalabiliriz: Aşağı tükürsen bıyık yukarı tükürsen sakal. Hayır, hayır: Varlığın gidip gelmesi, dans bu oluştaki. Oluş yoksa varlık da yok; yokluk zaten abes; yoklukla iştigal ise abesle iştigaldir.

Kahramanlar neden kahramandır? Yaptıklarının doğruluğunu usa vurmaksızın onaylarlar ve onaylarını yeni yapmalarla gösterirler. Ustan değil, toplumdan, ve toplumun üzerinde oluşmuş kaymak düşünceden beslenirler; ruhbilimin yücelttiği ancak değersizleştirmesinin iyi olacağı ben’i yalnızca bir emirber kılarlar. Yaptıkları öylesine ustan uzaktır ki, kendileri onları günlük meditasyonlarla çözümlemezler; çözümlemeyi değil, eylemeyi ve hep ileride kimi kez kendilerine has açık bir görüyle gördükleri, kimi kez de ileriye onu kendileri koyduklarına ermek isterler. Her iki durumda da ileridekine sahip olma içtepisine karşı koymadan, çünkü içlerinde görürler veya içlerinden görürler ileridekini, ona doğru sağa sola bakmaksızın, usa vurmaksızın, ahlak ve oluşmuş bağlara dikkat etmeksizin; çünkü bu bağların hepsinin kendileri gibilerin, öncekini yıkarak ve aynı hislerle ilerideki diğerlerinin önüne koyarak kurulduklarını bilirler; öylece tinsel yapılar kurarlar, yapılar için kurallar koyarlar. Tinsellik bu bağlamda, toplumsal olana daha çok gönderme yapar ve tekil varoluşsal tinsel deneyimlerin, yine bu kahramanlık bağlamında, üyelik derecesiyle gerçekleşir.

Bu nedenle, kahraman ne yapar. Öyleyse ne yapmak, şeyleri nesneleştirmek ve nesneleri hazır bilinçle merakı tatmin etmek bakımından tüketmek kahramanın yaptığı ne’dir. Ne ise önce şey, öznenin yönelimiyle de nesne olabilecek olandır. Nesne ise özneyi ister; özne yoksa şeyleri nesne ve nesne değil diye ayırmak saçmadır. Bir kere bu ayrım başta zaten yapılamaz. Şeyler bir zaman dizisi diliminde kimi yerlerde öznenin dikkatini uyaramaz; yalnızca uyarıcı parlak ne’leri kahramanlar oluştururlar şeylerden.

Kahramanlar yalnızca bu ne’yi nesneleştirme oyunu için midir? Şey yapmak, şimdiye değin, tanım gereği de, imkanı denenmeyendi. Bir kahramanın bu sıkıntıyı aşacağını ummasının kendisi kahramancadır. Tanım gereği şey, öznenin özne olmaktan da önceki hali olduğundan, ve şey, nesne olmaksızın özneyle etkileşmediğinden, özne kahraman buna kadir değildir. Ancak şey yapmak, seks yapmakla işlev andırımlıdır. Sonunda, henüz bir ne olmayan oluşur. Ve özne onu nesne olarak eline alabilme imkanına sahiptir. Tarihe gönderme yapmadan onları kavramaya çalışmak bazı sıkıntılarla yol alan şey olur. Tarih onları bir şeysel alanın tüketildiği yerin yanında bulur.



Şevki IŞIKLI